Arka fondan bir Ahmet Kaya şarkısı yükselir..
"Siz benim Nasıl yandığımı nereden bileceksiniz"
Sen gideli kaç mevsim oldu saymadım. Saymayıda hiç istemedim. Sen gittin, daha ne önemi var ki ne kadar gün olmuş, kaç bahar eskitmişim. Gün doğmuş, gün batmış.. Sen gideli benim yüreğimde kar kış kıyamet.. Tek bir yıldız yok, bildiğin zifiri karanlık. Uykularım mı ? Onları hiç sorma, ne yana dönsem sensizlik. Kuş tüyünden yatağımı
kaldırıp yerine kilit taşları döşemişler. Hangi yana dönsem batıyor. Aslında batan yatak değil sevdiğim sensiz kalan hücrelerimin özlemi.. Sen hücrelerine kadar özlemek ne demek bilmezsin elbet.. Zira bilseydin, dönerdin..
Sakın düşünme ah ederim. Zinhar sana tek kelime kötü söz düşmez dilimden, ben seni ömürlük sevdim yarim. İnsan sevdiğine laf söylemez. Başına taç eder, yüreğinin tahtına oturtur, pamuklara sarar sever, gözünden sakınır.. Bize sevmeyi böyle öğrettiler. Devamına eklediler yarim iyi günde, kötü günde dediler. Sen gittin diye ben sevmekten vazgeçeceksem eğer sevgi üzerine yazılmış tüm şiirlere, şarkılara, romanlara, destanlara, aşıklara ihanet etmiş sayarım kendimi.
Aşkın vebalini taşıyamam seni sevmekten vazgeçemem.. Yerine başkasını severim elbet çünkü insan sevgisiz yaşayamaz. Sen gibi olmaz belki çünkü her sevda kendine özeldir. Sen benim çocuk yanım, pamuk şekerini paylaşırken elma şekerini nasıl yerizin hesabına düştüğüm, uçurtmayı uçururken fotoğrafını kim çekecek telaşında uçurtmayı elimizden bırakışımız ardından gözümüzden gelen yaşların çınlattığı kahkahalarım, taşı kim daha uzağa fırlatacak yarışlarındaki hilelerim, yastık savaşlarımın kahramanı, patlak mısır arkadaşım, gülen yüzüm, sevdiceğim...
Hep tebessümle yad ettim seni yolun açık olsun yarim, sevdiğim, sevdiceğim, vedamız olsun bu satırlar.. Daha anmayayım seni, adın bir daha düşmesin dilimden, zifiri karası kalksın kalbimin, güneşi açsın yüreğimin baharlar gelsin kelebekler uçuşsun.. Senin şansın bol olsun yarim.. Daha çok sevilesin, daha çok gülesin ömrünce..
11 Temmuz 2016 Pazartesi
11 Ocak 2016 Pazartesi
biz oldu BEN;
Bu sabah bir cümle okudum.
Ve gerçekten sorguladım kendimce bazı şeyleri, “evlerimiz
büyüdü, ailelerimiz küçüldü.” Demiş birileri..
Ürktüm.
Çünkü fark ettim ki aslında hepimiz yalnızlaştırılmışız. Ya
da kendimizi korumaya almışız. Aldanışlarımız, kırgınlıklarımız, hayal
kırıklıklarımız, kaybedişlerimiz, üzüntülerimiz, kederlerimiz. Hepsini
toplamışız. Güven duygumuzu da katmışız peşlerine ve öylece bakakalmışız. Sonra
demişiz ki kimse gelmezse, gidişleri yaşamam. Tek başımıza var olmaya çalışan
insanlar olmuşuz. Hatta o kadar yalnızlığa alışmışız ki aslında bir kendimizi
seviyoruz. En çok kendimizi seviyoruz. Paylaşmayı unutmuşuz. Hesaplar kitaplar
ile yaşamaya alıştık. Ne acı, ne acı, birine bir şey vermek için acaba geri ne
gelir diye düşünüyoruz. Küçücük tebessümün bile ardını arar olduk. Hangi ara
böyle olduk ki biz?
Biz olmaktan ne ara vazgeçip ben merkezli beyinler olduk.
Neden her şeyden önce ben böyle istiyorum, ben öyle yaparım, ben şöyle derim…
Her anımıza ben’i yerleştirip, BİZ olmanın lezzetini kaybettik. Planlar
programlar yaparken saat 12.00 de köşedeki pastanede buluşmak üzere konuşur
heyecanla giderdik. Şimdi plan yaparken hmmm yok canım ya o gün müsait değilim,
haberleşelim mutlaka diyoruz. Bir türlü haberleşemeden tekrar karşılaştığımızda
görüşelim mutlaka çok özledim iki laf edelim diyoruz. Ardı arkası gelmediği
gibi. Gerçekten şeytanın bacağını kırıp görüşebilirsek cep telefonlarımıza
sarılıyoruz J
Çok para kazanalım, büyük evlerde oturalım iyi de kiminle
6 Aralık 2015 Pazar
Schindler'in listesi
Yahudi soykırımını anlatan gerçek bir film.
Bugüne kadar methini çok duymuştum. Fakat izlemek kısmet olmamıştı. Yaklaşık üç saat süren insanı duygudan duyguya sürükleyen bir yapıt. İzlerken insanlığımdan utandım.
Bu dünyada tartışmasız en büyük zulüm yahudilere yapılmıştır. ( Kadınlara ve Müslümanlara yapılan zulümler insanlık var oldukça devam edecek bunu belirtmeye gerek yok )
Günümüze geldiğimizde nefret ile anıyoruz ya yahudileri hata ediyoruz. Filmi izlerken empati yaptım. Minicik çocukların gözleri önünde babaları, anneleri, sevdikleri öldürülüyor. Hayatta kalanlar elbette kendilerine yapılanı unutmazlar. Ve bir yolunu bulduklarında bunun intikamını almak isterler. Savaş döneminde Oskar Schindler adında Alman iş adamı para ile yaklaşık 1100 yahudiyi alıp istihdam sağlayarak hayatlarını kurtarmıştır. Günümüzde Polonya yahudileri olarak bilinen insanlar Schindlerin yahudilerinin soyundan gelmektedirler. Belki de yahudilerin zenginliğinin asıl sebebi güçlü olmak zorunda hissetmeleri. Çünkü günümüzde para, güç ile doğru orantılı. Ve onların hayatını kurtaran da zengin bir adamdı. Hatta tüm parasını onları kurtarmak için harcamış bir adam.
"her kim bir can kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur " Maide-32
30 Kasım 2015 Pazartesi
yâr..
Zaman geçer, ömür geçerNergislere güllere
çayıra çimene
Hayat oluveririz yâr
Nergisin kokusu sen
Gülün kokusu ben oluruz
Özledim dedi kadın
Alışmalıyız dedi adam
Alışmak zorunda değiliz dedi kadın
Ben sensiz hayatımı kabullenip yaşamaya çalışacağım dedi adam
Kadın avaz avaz bağırdı
İçinde senin olmadığın hayatı ben neyleyim yâr
Adam duymadı
Yüreğini alıp gitmişti
Yada gider gibi yapmıştı
Zaman geçecek
Ömür geçecek
Nergislere güllere hayat vereceğiz
Yaşarken birbirimizden esirgediğimiz hayatı..
çayıra çimene
Hayat oluveririz yâr
Nergisin kokusu sen
Gülün kokusu ben oluruz
Özledim dedi kadın
Alışmalıyız dedi adam
Alışmak zorunda değiliz dedi kadın
Ben sensiz hayatımı kabullenip yaşamaya çalışacağım dedi adam
Kadın avaz avaz bağırdı
İçinde senin olmadığın hayatı ben neyleyim yâr
Adam duymadı
Yüreğini alıp gitmişti
Yada gider gibi yapmıştı
Zaman geçecek
Ömür geçecek
Nergislere güllere hayat vereceğiz
Yaşarken birbirimizden esirgediğimiz hayatı..
25 Kasım 2015 Çarşamba
25 KASIM
Hiç duydunuz mu 25 Kasım tarihini?
25 Kasım, kadına yönelik şiddete karşı uluslararası
mücadele günüdür. 1999 yılında BM tarafından ilan edilmiştir ve tüm dünyada
farkındalık yaratmak adına yürüyüşler, protestolar vs. yapılmaktadır. Bu günün
25 Kasım olmasının nedeni: 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti diktatörlük ile
yönetiliyormuş. Mirabal kardeşler diye bilinen üç kız kardeş yönetime karşı
olduğundan dönemin başkanı bir açıklama yapıyor, ‘Ülkede iki tehlike var. Biri
kilise, biri Mirabal Kardeşler'. Bu açıklamadan sonra üç kız kardeş tecavüz
edilerek hunharca katledilmiş. Ne kadar uzak değil mi bize, okurken tüylerimiz
diken diken oluyor. Şükürler olsun ki bizim ülkemizde böyle şeyler yok. Çünkü
bizim ülkemizde kadının adı yok. Peygamberimiz veda hutbesinde 'kadınlarınız
size Allah'ın emanetidir' demiş fakat ya anlamadık, ya yanlış anladık, ya da
işimize gelince Müslümanız. Zira dünya sıralamasında, kadın erkek eşitliğinde
136 ülke arasında 120. sıradayız.
Kadın cinayetlerinde 41 ülke arasında 13. Sıradayız. Her
gün mutlaka bir kadının ölümüne tanık oluyoruz. Aşırı sevgiden ölüyorlar.
Katilleri bu sebepten indirim alıyor. Niye öldürdün? Aşırı seviyordum. İnsan
sevdiğine bakmaya kıyamaz, öldürmek nasıl bir sevgi diyen olmuyor tabii..
Karısı boşanmak istedi diye kezzap ile yakıyor insan
türünün erkeği, hoş erkek demeye de, insan demeye de hele adam demeye hiç dilim
varmıyor. Fakat hayvan dersem hayvanlar alınır sözüme zira hayvanlar aleminde
hiç bir erkek, dişisini öldürmez..
Şiddet sadece ölüm değil elbet nereden başlasam anlatmaya
bilmiyorum fakat bildiğim tek şey kadın olmak zor zanaat bu hayatta. 1-0 yenik
başlamışız. . Çünkü bir gece geçer kız iken kadın oluruz, kocamız ölür dul
oluruz, adımız sürekli değişir durur. Tüm küfürler üzerimizden geçer. Hep
cinsel objeyizdir. Bir erkek isterse alır bizi karısı oluruz, çocuklarının
anası oluruz. Tecavüze, tacize uğrarsak susturuluruz. Çünkü dişi köpek kuyruk
sallamazsa, erkek köpek peşinden gitmez diye empoze edilmiştir bilinçaltımıza.
Oysa kediye tecavüz eden hasta zihinler ile aynı kara parçasında yaşıyoruz. Ve
ne yazık ki biz sustukça onlar uçkurlarını sallayıp geziyorlar. Kadın, dişi,
avrat, hanım, hatun, ayel, bayan her ne sıfat kullanılırsa kullanılsın hepimiz
önce insanız. Hepimiz anayız ve tüm insanlık bir anadan doğmuştur.
Lütfen çevrenizde türü ne olursa olsun şiddete maruz
kalan bir kadın var ise yardım isteyin. Eksik etek diye tanımlanıp eksik
olduğuna inandırılmış olsa da kimse sahipsiz değil bu hayatta. İnanın,
inandırın bir hayat için el uzatın. ‘KADINA SIDDETE HAYIR’ diyelim..
23 Kasım 2015 Pazartesi
öyle işte..
İnsanlar acılarını uzun uzun anlatamazlarmış.
Bize hep acı anlatıldıkça azalır diye öğrettiler.
Koca bir yalanmış. Can'ınızı acıtan her ne ise aslında anlattıkça azalmıyor. Bir insanın canını en çok acıtan sevdiğini kaybetmektir. Aksini tecrübe etmedim bu hayatta naçizane fikrimdir. Para kaybedersiniz, üzülürsünüz, tekrar kazanırsınız, kısmet, nasip, rızık dersiniz tolere edersiniz.
Hayal kırıklığına uğrarsınız, bir iki sızlanırsınız unutursunuz. Sevdiğiniz bir eşyayı kaybedersiniz, yenisini daha güzelini alırsınız iyi ki kaybolmuş dersiniz. Fakat sevdiğinizi kaybederseniz, ne unutursunuz, ne nasip kısmet demeye diliniz varır, ne de yerini doldurabilirsiniz. Soranlara öyle işte dersiniz, öyle..
Anlatsanız yüreğinize sığmaz, dilinizden hep iyilikleri dökülür, güzellikleri kelimelere yerleşiverir. Hatıralar bir bir uçuşur gözlerinizin önünde, kokusu burnunuza, sesi kulağınıza gelir. Yarım kalmış bir hayat canlanıverir uzaklarda, gözleriniz dalar gider. Nefesiniz kesilir, kalbiniz sıkışır, burnunuzun direği sızlar, gözlerinize iki damla yaş dolar, derin bir nefes alır öyle işte dersiniz.. Hava da pek değişken oldu. İnsan ne giyeceğini bilmiyor Ya da çoluk çocuk nasıl diye bambaşka kanallara geçersiniz. Gün geçer de akşam olur ya, asıl o zaman başa döner. Ahh be dersiniz gitmeseydin, yitmeseydin. Ne güzeldi her şey, güzel olan her şey seninle gidiverdi. Karşınıza gelse otursa anlatsanız ona onsuz her şeyi, yarım, eksik, yıkık, dökük.. Sıcak ekmek kokusu o kadar da güzel değilmiş, deniz'in mavisi solmuş, çayır çimen kaybolmuş, çayın, kahvenin tadı yavanmış. Sensiz içilen tütün bile harammış.
Bir varmış bir yokmuş diye başlayan tüm masallar doğruymuş... Bir VARMIŞ, bir de YOKMUŞ..
Hayat kısaymış, sevgi bakiymiş.. Daha çok sevseymişim, daha çok koklasaymışım, daha çok sarılsaymışım, bak işte bugün yok olmuş dememek için, sevmekten, söylemekten, sahip çıkmaktan korkmayın. Acının rengi nedir bilmem fakat tarifi öyle işte..
Bize hep acı anlatıldıkça azalır diye öğrettiler.
Koca bir yalanmış. Can'ınızı acıtan her ne ise aslında anlattıkça azalmıyor. Bir insanın canını en çok acıtan sevdiğini kaybetmektir. Aksini tecrübe etmedim bu hayatta naçizane fikrimdir. Para kaybedersiniz, üzülürsünüz, tekrar kazanırsınız, kısmet, nasip, rızık dersiniz tolere edersiniz.
Hayal kırıklığına uğrarsınız, bir iki sızlanırsınız unutursunuz. Sevdiğiniz bir eşyayı kaybedersiniz, yenisini daha güzelini alırsınız iyi ki kaybolmuş dersiniz. Fakat sevdiğinizi kaybederseniz, ne unutursunuz, ne nasip kısmet demeye diliniz varır, ne de yerini doldurabilirsiniz. Soranlara öyle işte dersiniz, öyle..
Anlatsanız yüreğinize sığmaz, dilinizden hep iyilikleri dökülür, güzellikleri kelimelere yerleşiverir. Hatıralar bir bir uçuşur gözlerinizin önünde, kokusu burnunuza, sesi kulağınıza gelir. Yarım kalmış bir hayat canlanıverir uzaklarda, gözleriniz dalar gider. Nefesiniz kesilir, kalbiniz sıkışır, burnunuzun direği sızlar, gözlerinize iki damla yaş dolar, derin bir nefes alır öyle işte dersiniz.. Hava da pek değişken oldu. İnsan ne giyeceğini bilmiyor Ya da çoluk çocuk nasıl diye bambaşka kanallara geçersiniz. Gün geçer de akşam olur ya, asıl o zaman başa döner. Ahh be dersiniz gitmeseydin, yitmeseydin. Ne güzeldi her şey, güzel olan her şey seninle gidiverdi. Karşınıza gelse otursa anlatsanız ona onsuz her şeyi, yarım, eksik, yıkık, dökük.. Sıcak ekmek kokusu o kadar da güzel değilmiş, deniz'in mavisi solmuş, çayır çimen kaybolmuş, çayın, kahvenin tadı yavanmış. Sensiz içilen tütün bile harammış.
Bir varmış bir yokmuş diye başlayan tüm masallar doğruymuş... Bir VARMIŞ, bir de YOKMUŞ..
Hayat kısaymış, sevgi bakiymiş.. Daha çok sevseymişim, daha çok koklasaymışım, daha çok sarılsaymışım, bak işte bugün yok olmuş dememek için, sevmekten, söylemekten, sahip çıkmaktan korkmayın. Acının rengi nedir bilmem fakat tarifi öyle işte..
22 Kasım 2015 Pazar
ya sonra?
Bu sabah kuaförde gördüğüm bir hanım aldı götürdü beni
hayatın en gerçek haline.
Gördüğüm hanım bir bankanın şube müdürü idi, yaklaşık
10 yıl önce. Şimdi emekli olmuş. O zaman aşırı havalı, “her şeyi ben bilirim
insanlar siz kendinizi ne zannediyorsunuz” edasında gezinirdi, insanlar ile
konuşmaktan imtina ederdi. Bu sabah
gördüğüm hanım ise alabildiğine sıradan, mütevazı, teyzeciğim nasılsınız deme
hissi uyandıran yurdum insanıydı.
Ne değişmiş, titri alınmış. Bugün bile yurdum
sıralamasında ilk üçte yer alan bankanın, büyük şehir, büyük şube müdürü
etiketi gitmiş. Ye kürküm ye bitmiş. Öz kimliğine bürünmüş. Velhasıl kelam
hepimiz aynı gaflette değil miyiz yaşarken.
Aslında unuttuğumuz öz
kimliklerimize dönünce başkası mı oluyoruz? Kendini bilen insan farkındadır ki
para, mevki, makam ve hatta yaşam geçicidir. Asıl olan samimiyet, güven,
doğruluk, iyi niyettir. Ölsek arkamızdan iyi insandı dedirtir.
Yavuz Sultan
Selim halife olduktan sonra Osmanlı’da paşalar tarafından padişaha söylenen bir
söz vardır 'mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var'. Hatta eski Roma’da
zafer ile savaştan dönen komutan şehre girerken yanında iki kişi durur, halkın
coşkusu sırasında gururlanacak komutana eğilip 'unutmayın siz Tanrı değilsiniz'
derlermiş. Bugün var yarın yok olan hayatlarımızda makam, mevki, güç insana
nefsini hatırlatır, özünü unutturur.
Minicik beyinlerimiz ile zannederiz ki
önümüze konulan nimetlere biz sahip olmuşuzdur. Maalesef ki nefis, ego gözümüzü
karartır. Bütüne bakarken detayları yitiririz.
Yaradan neyi kısmet etmiş ise o'dur yaşayacağımız. Emanetçiyiz şu koca
dünyada bir kum tanesi olan varlığımız ile. Elbette ki imkânlarımız ölçüsünde
yaşayacağız hayatı, fakat unutmadan özümüzü. Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı
gibi bir avuç toprak dökelim başımızdan aşağıya, topraktan gelip, toprağa
döneceğimizi unutturmayalım nefsimize..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)